ipekce

Monday, February 5, 2007

Benzin istasyonunda faciadan dönüldü


İstanbul Merter’deki Shell benzin istasyonunda bir minibüsün LPG tankının borusuna çarpması sonucu meydana gelen patlama ve yangın yürekleri ağıza getirdi.

Hüsamettin Ertekin’in yönetimindeki 34 M 5521 plakalı hatlı minibüs, dün saat 20.00 sıralarında Merter-Tozkoparan sapağında bir otomobilin sıkıştırması yüzünden 0-1 karayolundaki Shell benzin istasyonuna daldı. Minibüsün bir LPG tankının borusuna çarpmasıyla çıkan gaz patlayarak alev aldı. Minibüs şoförü ile bir yolcu patlamadan önce uzaklaşmayı başardı. Patlama ve ardından 10 metreye kadar yükselen alevler, istasyon çalışanlarıyla müşteriler arasında büyük bir paniğe neden oldu. Polis, yangının diğer tanklara sıçrama ihtimaline karşı istasyonu ve çevresini boşalttı. Alevlere ilk müdahaleyi Merter itfaiyesi yaptı. Bakırköy, Yenibosna, Fatih ve Şişli itfaiyeleri de söndürme çalışmasına katıldı. Alevler bir saat sonra kontrol altına alındı. Yangında ölen ya da can kaybı olmazken hasar oluştu. Hüsamettin Ertekin gözaltına alındı.

Sunday, February 4, 2007

Herkes Dans’taydı


Taksim’deki Dans Bar, şu sıralar İstanbul gece hayatının en popüler mekanı. Lal Dedeoğlu ve Ender Sanal’ın ortaklığında açılan Dans Bar’ın geçtiğimiz hafta sonu konukları arasında birçok ünlü vardı.

Eski sevgilileriyle mekanda eğlenenler olduğu gibi yeni sevgililerini ilk kez medyanın önüne çıkaranlar da oradaydı.

Mehmet Ali Erbil’in eski eşi Sedef Altuntaş da kız arkadaşıyla Dans’taydı.

Tuba Ünsal, Dans’a bir erkek arkadaşıyla geldi. Ünsal, "Çılgın Dersane" filminde öpüştüğü Mehmet Aslan’la da sohbet etti.

Irmak Ünal, yeni erkek arkadaşıyla birlikte eğlendi. Aynı mekanda kız kardeşi Yağmur Ünal’ın sevgilisi Berk Çiller’in de olması dikkat çekti.

Melisa Mızraklı, Dans Bar’a yanında bir erkekle girdi. Aynı mekana, Mızraklı’nın eski sevgilisi Gökmen Gökbakan da başka bir kadınla geldi.

Boşandığı eşi Oğuz Kayhan’ın "kumaşı iyi değilmiş" dediği Demet Akalın, Dans’ta Mehmet Aslan’la samimi görüntüler çizdi.

O adam yaşlı kıskanmam


Alp Nuhoğlu, eşi Zeynep Tokuş'u "Buzda Dans" yarışmasındaki partneri Robert Beauchamp'ten kıskanmadığını, çünkü siyahi sporcunun yaşlı olduğunu söyledi.


Nuhoğlu, basın mensuplarının eşini kıskanıp kıskanmadığı yönündeki sorusuna "Adam yaşlı, o yüzden kıskanmıyorum" yanıtını verdi. Bu yanıtı verdikten sonra düştüğü çelişkiyi ise "Ama ben de yaşlıyım galiba" sözleriyle dile getirdi.

Alp Nuhoğlu, yarışmayı hiç kaçırmıyor ve her hafta eşinin programını buz pistine en yakın noktadan izleyerek ona destek oluyor (sağda)

Zeynep Tokuş, partneri Robert Beauchamp ile çok iyi anlaştığını, bunun da programlarına yansıdığını ve başarılı olduklarını söylüyor(solda)

Zeynep Tokuş da eşinin bu yarışmadaki en büyük destekçisi olduğunu belirtti: "Çok mutluyum. Allah eşimden 30 bin kere razı olsun. Çünkü bir lokmacık bile hevesimi kırmış olsaydı, kendimi bu işe böylesine veremeyebilirdim."



kaynak:Hürriyet Kelebek

Monday, January 22, 2007

MEHMET ALİ ERBİL AŞK OLSUN PROGRAMINDA GAFFUR`UN CİZGİLİ PİJAMASINI GİYDİ.


Mehmet Ali Erbil ‘Aşk Olsun’ programında Avrupa Yakasının kapıcı tiplemesi Gaffur ile özdeşleşen pijamayı giydi. Bugünkü programa konuk olarak gelen Stüdyodaki seyircinin kendisine hediye ettiği pijamayı giyen Mali, "Çakkıdı" şarkısıyla dans etti.

Pijamayı ilk biz çıkardık diyen Mali; “Ne Gaffur`u bu pijamayı ekranlara ilk biz çıkardık. Onlar ekmeğe ‘agu’ derken biz bunları giyiyorduk” dedi.

Pijamayı orkestra elemanına da giydiren Mali, `Çakkıdı` şarkısı eşliğinde ilginç dans figürleri sergiledi.





http://www.gezentilki.com

TEK GECELİK İLİŞKİ İLE HAMİLE KALANLAR UTANSIN.


Sperm bankasına başvurarak hamile kaldığını açıklamasıyla gündem yaratan oyuncu Leyla Kömürcü, zor günler yaşadığını söyledi.Hamileliğini reklam aracı olarak kullandığı iddia edilen genç oyuncu, “Gerçek dostlarım beni sırtımdan vurdu. Eğer reklam yapmak isteseydim kanal kanal dolaşırdım. Karnımda bir bebek taşıyorum insanların bana saygısı yoksa, karnımdaki minik bebeğe saygıları olsun” dedi.

Türkiye’de sperm bankasına başvurarak hamile kalan tek kişinin kendisi olmadığını belirten Kömürcü; “Gidip bir erkekle tek gecelik ilişki kuran, ardından da hamileyim diye ortaya çıkan kadınlar var. Bunları yapanlar yargılanmıyor da ben neden yargılanıyorum. Eğer yasaksa etrafta bir sürü gayrimeşru çocuk var. O zaman bu çocukların annelerine de yasal işlem uygulansın” dedi.


Yunanistan’ın Mikanos Adası’na tatile gittiklerini doğrulayan Leyla Kömürcü; “Bir grup arkadaşımla birlikte tura gittik. Ama kamuoyunda beni bu tatil nedeniyle erkek düşmanı gibi gösterdiler. Benim dört yıldır sürdürdüğüm bir ilişkim vardı, gösterilmeye çalışıldığı gibi bir erkek düşmanı değilim” dedi.

Erkekler Niye Yalan Söyler?

Bir erkek yalan söylediğinde her zaman onurlu ve gerekli bir nedeni vardır.

Bir gün, oduncunun teki nehrin hemen üzerinde, bir ağacın dallarını keserken, kazara baltasını suya düşürür. Kederinden ağlamaya başlayan oduncunun haline üzülen Tanrı aşağı iner ve "Niye ağlıyorsun?" diye sorar. Oduncu durumu anlatır ve baltası olmazsa aç kalacağını söyler. Tanrı hemen suya dalar ve dipten altın bir balta çıkarır.

"Bu mu senin baltan?" diye sorar tanrı.

Oduncu "Hayır" diye cevap verir.

Tanrı tekrar suya dalar ve bu sefer dipten gümüş bir balta çıkarır.

"Bu mu senin baltan?" diye sorar tanrı.

Oduncu "Hayır" diye cevap verir yeniden.

Tanrı tekrar suya dalar ve bu sefer demir bir balta ile çıkar "Bu mu senin baltan?"
Oduncu sevinçle, "Evet" der.

Tanrı adamın dürüstlüğünden memnun olur ve üç baltayı da ona verir. Oduncu baltalarını alır ve mutlulukla evine döner.

Aradan zaman geçer bir gün oduncu karısı ile birlikte nehir kenarında yürürken, karısının ayağı takılır ve suya düşer. Baltacı üzüntü ile karsının ardından ağlamaya başlar.

Tanrı yeniden görünür ve oduncuya sorar, "Niye ağlıyorsun?"

"Tanrım lütfen yardım et bana, karım suya düştü!"diye yakarır oduncu. Tanrı suya dalar ve yukarıya Jennifer Lopez ile çıkar. Bu mu senin karın?" diye sorar. "Evet," diye bağırır adam.

Tanrı adamın yalan söylemesine çok kızar. Oduncu hemen açıklamaya çalışır, "Tanrım lütfen beni affet, beni yanlış anladın. İşin gerçeği eğer sana Jennifer Lopez için hayır demiş olsaydım, bu sefer Catherine Zeta-Jones ile gelecektin. Gene hayır deseydim karımı getirecektin ve ben bu sefer evet dediğimde üçünüde bana verecektin. Ama tanrım ben fakir bir adamamım ve üç kadını birden bakmam mümkün değil. İşte bu yüzden ilk seferinde evet dedim."

Hikayenin özü: Erkekler ne zaman yalan söyleseler mutlaka gerekli ve onurlu bir nedeni vardır.

Kadın Ne İster?

Sıralama önem sırasına göre yapılmamıştır.
  1. Erkeklerin kendisine aşık olmasını ister.

  2. Bu aşkın ölünceye kadar sürmesini ister.

  3. Anlayış ister.

  4. Bu anlayışın ömür boyu sürmesini ister.

  5. Affedilmek ister.

  6. Bu af ömür boyu olsun ister.

  7. Güzel olmak ister.

  8. Bu güzellik ömrü boyunca kalsın ister.

  9. İsminin bir ağaca kazınmasını ve bu vesileyle asırlık bir çınarın kurumasını ister.

  10. 80 yaşında bile olsa kendisine çıtır denilmesini ister.

  11. Aynı talebi lolita sözcüğü için de geçerlidir.

  12. 3. Dünya Savaşı bile çıksa, evlilik yıldönümü unutulmasın ister.

  13. Hizmetçisinin kadın, şoförünün erkek olmasını ister.

  14. Bahçıvanın da erkek olmasında sakınca yoktur.

  15. Günün 8 saatini yatakta, 8 saatini kuaförde ve 8 saatini de alışverişte geçirmek ister.

  16. Dünyanın en güzel kadını olduğu cümlesininin dakikada bir söylenmesini ister.

  17. Kendisi için 1 milyon tane şiir yazılmasını ister.

  18. Doğurduktan sonra vücudu bozulmasın ister.

  19. Hapur küpür yemek fakat kilo almamak ister.

  20. Çiçek bakmaktan nefret eder ama kendisine sürekli çiçekler alınmasını ister.

  21. Oğlan çocuklarıyla oynamak ister.

  22. Küçükken evcilik oynamak ve büyüyünce de evlenmek ister.

  23. İlk öpüşme yıldönümünün de unutulmamasını ister.

  24. Saman altından okyanus yürütmek ister.

  25. Yere bakıp bir milyon tane yürek yakmak ister.

  26. Uğruna ölünsün, geberilsin ister.

  27. Uğruna gökteki ay yere indirilsin ve kendisine tepsi içinde ikram edilsin ister.

  28. Kocasından daha uzun yaşamak ister.

  29. Peşpeşe 100 kere orgazm olmak ister, dahası bunu başarabilecek bir erkeğin de yeryüzünde olmasını ister. Bu ona çok normal bir istekmiş gibi gelir.

  30. Yenisini almak için, en yeni ayakkabılarının bile hemen eskimesini ister.

  31. Ütüyü de otomatik olarak yapacak bir makine icat edilsini ister. Bu olmazsa, bunu yapacak kocası olsun ister.

  32. Kocasını sırf kızdırmak için 'bugün canım seks yapmak istemiyor' demek ister.

  33. Kocasının sekreteri olmasın ister.

  34. Kaynananası çabuk ölsün ister.

  35. Kaynanasından yüklü bir miras kalsın ister.

  36. Sigarasını erkeklere yaktırmak ister.

  37. Yaptığı trafik kazalarında kendisinde kusur bulunmasın ister.

  38. 75 kilo bile olsa, bikini giymek ister.

  39. Tek tek basmak ve bade süzmek ister.

  40. Kenan Işık'ın dadısı olmak ister.

  41. Hasılatı kocası, sarfiyatı kendisi yapsın ister.

  42. Tarkan tarafından Hüüüpletilmek ister.

  43. Tarkan olmazsa Brad Pitt de olur!

  44. Tavlanmak ister.

  45. Etmese bile kocasına 'senin için saçımı süpürge ettim' demek ister.

  46. Telefon konuşması karşı tarafa yazsın ister.

  47. Kadın-erkek eşitliğini savunmakla birlikte hesabı erkek ödesin ister.

  48. Kadın-erkek eşitliğini savunmakla birlikte, askere hep erkekler gitsin ister.

  49. Taciz edilmemek şartıyla tahrik etmek ister.

  50. İstenmeyecek ne varsa tümünü ister.

Wednesday, December 20, 2006

İnanılmaz ama gerçek

İn­san­la­rın do­ğa ve kendi üze­rin­de uydurdukları inançlar

U­çan ba­lık­lar u­çar mı?


Aşa­ğı yu­ka­rı 100 tür ba­lık "Uçan Balık" tanımına gi­ri­yor­lar a­ma hiç­bi­risi ger­çek­ten u­ça­mı­yor. Bu ba­lık­la­rın göğüs­le­rin­de ka­nat­la­ra ben­ze­yen yüz­geç­le­r var bu sa­ye­de yüz metreden daha fazla bir mesafede su­yu­n üs­tün­de ka­ya­bi­li­yor­lar. Ba­zen ka­zay­la tek­ne­le­rin üs­tüne i­niş yap­tık­la­rı bi­le görül­üyor sıçrama­la­rı­nın ne­de­ni büyük balık­lar­dan, bil­has­sa ba­li­na­lar­dan kaç­mak.

Güve­ler giysileri yerler...

Gi­yim­le­ri ve baş­ka mad­de­le­ri yi­yen 6 çeşit güve var a­ma bun­lar hep­si­ni ye­mi­yor­lar. A­ma i­na­nıl­maz de­re­ce­de çok yu­murt­lu­yor­lar ve bu yu­mur­ta­lar­dan kurt­lar çı­kı­yor. iş­te bu kurt­lar hiç doy­madan yün, ha­lı ve koltuk kumaşlarını yi­yor­lar. Böy­le bir kur­tun or­ta­la­ma ne ka­dar yi­ye­bi­le­ce­ği­ni öğ­ren­mek im­kan­sız, çün­kü ne ka­dar süre kurt o­la­rak ka­la­ca­ğı­na bağ­lı.

Ah­ta­pot­lar çok teh­li­ke­lidir;

Bir ah­ta­potun in­sa­nı kollarıyla sarıp öldürebi­le­ce­ği saç­ma bir inançtan baş­ka birşey de­ğil. A­ra sı­ra yüzücüler bir ah­ta­po­tun kol­la­rı tarafından ya­ka­la­nı­yor­lar a­ma bi­ri­ne ger­çek­ten kötü birşeyin ol­duğu çok en­der görülen bir o­lay. Lon­dra Hay­va­nat­ Bah­çe­si´nde­ki ak­var­yu­mun es­ki müdürü o­lan E. G. Bo­u­len­ger bi­ze bir ah­ta­po­tun ka­fa­sı­nı ve­ya vücu­du­nu sı­kış­tır­dı­ğı­nız an­da tu­tuşu­nu a­zal­tı­ğı­nı el­de e­de­bi­le­ce­ği­ni­zi söy­le­di. De­rin de­niz ah­ta­po­tunun (örneğin A­las­ka´da bu­lu­nan) bir kolunun uzunluğu 9 metreye va­ra­bi­li­yor. A­ma ge­nel­de da­ha küçük o­lu­yor­lar, ör­ne­ğin Sri Lan­ka´nın kı­yı­sın­da bu­lu­nan bir ah­ta­pot 5 cm. büyük­lüğün­de. Pa­si­fik´de­ bulunan ma­vi de­sen­li ah­ta­po­tun ı­sır­ma­sı teh­li­ke­li o­la­bi­lir. A­ma di­ğer ah­ta­pot­la­rın ı­sır­ma­la­rı u­fak bir ka­bar­ma ha­ri­cin­de hiç bir za­rar ver­mez­.

Gök gür­le­mesi sütü ekşi­tir;

Gök gür­le­me­si ha­va­nın tit­reş­me­si­dir ve ke­sin­lik­le sütü et­ki­le­mez. Fır­tı­na­lı ha­va­lar­da sütün ekşi­me­si­ne ne­den olan şey, sütün i­çin­de­ki şe­ke­ri lak­tik a­si­te çe­vi­ren bir mik­robun o­luş­ma­sı­dır. Bu mik­rop nem­li ha­va­lar­da i­yi ge­lişir ve bu nem­li ha­va bil­has­sa yaz fır­tı­na­la­rın­da görülür. Bu ne­den­le de kış fır­tı­na­la­rın­da süt pek ekşi­mez.

Su­da çır­pın­mak köpek ba­lık­la­rı­nı kor­ku­tur;

Bir köpek ba­lı­ğının gövdesine ba­kar­sa­nız başın­dan so­nu­na ka­dar bir sinir sis­te­mi­ninin varlığını fark e­der­si­niz. Bu sistem su­yun i­çin­de u­zun me­sa­fe­ler­de o­lan tit­re­me­le­ri bi­le his­se­de­bi­lir. Bir köpek ba­lı­ğı­ için su­yun i­çin­de­ki her tür­lü çır­pın­ma ha­re­ke­ti, ya­ra­lı ve­ya sa­kat bir ya­ra­tı­ğın var ol­du­ğu demektir ve böy­le­ce o­na göre bu hareket ba­sit bir he­def­ olur. Fran­sız su al­tı uz­ma­nı Jac­qu­esY­ves Co­us­te­a­u çır­pın­ma­nın köpek ba­lık­la­rı­nı kor­kut­ma­dı­ğı­nı söy­lüyor. O­na göre en i­yi ko­run­ma dik­kat­li ha­re­ket­ler, ya­vaş yüz­mek ve a­ni ha­re­ket­le­r yap­ma­mak­tır. Köpek ba­lık­la­rı 1.5-2 km. ve faz­la­sı i­çer­sin­de kan ko­ku­su­nu da a­la­bi­li­yor­lar. Ço­ğu ba­lı­ğın ko­ku al­ma ye­te­nek­le­ri çok kuv­vet­li­dir a­ma köpek ba­lı­ğı bir is­tis­nadır çün­kü bey­ni­nin büyük bir par­ça­sı sa­de­ce bu yönde işler. Bur­nu­nun her i­ki ta­ra­fın­daki i­ki or­ga­n o ka­dar du­yar­lıdır ki, ba­lık ken­di­ni ta­kip et­ti­ği i­ze göre yöne­te­bi­li­r. Sa­ğın­da ve­ya so­lun­da ko­ku­la­rın a­zal­ma­sı ve­ya faz­la­laş­ma­sı­na göre yo­lu­nu değiştirebi­li­r. Ya­ni ay­nen bir u­ça­ğın rad­yo sin­yal­le­ri­ni ta­kip et­me­si gi­bi. Böy­le­ce bir köpek ba­lı­ğının he­de­fi­ şaşmaz bir noktaya dönüşür aynen bilgisayarla programlanmış bir roket gibi...

Yı­lan­lar av­la­rı­nı hip­noz e­derler ve müzik i­le oy­na­tı­la­bi­lir­ler;

Ba­zı hay­van­la­rın yı­lan gör­dük­le­ri an kork­tuk­la­rı ve­ya do­nup kal­ma­la­rı­na rağ­men zo­o­lo­glar hip­noz e­de­me­dik­le­rin­den e­minler. Bel­ki bu saç­ma­lı­ğı baş­la­tan yı­lan­la­rın kur dan­sı ol­muş­tur. Bu dans­ta yı­lan­lar rit­me göre vücut­la­rı­nı bir ­ta­raf­tan öbür ta­ra­fa sal­lı­yor­lar. Ö­bür yandan yı­lan oy­nat­mak ger­çek­ten bir tür hip­noz­dur a­ma bu­ra­da yı­lan hip­noz e­di­li­r. Yı­lan­lar çok az du­ya­bi­li­yor­lar ve böy­le­ce sa­de­ce çok düşük fre­kansda­ki ses­le­ri se­ze­bi­li­yor­lar. Bu ne­den­le oy­na­ta­nın flütüne göre ha­re­ket et­me­le­ri pek i­nan­dı­rı­cı de­ğildir. Hin­dis­tan­lı yı­lan oy­na­tan­la­rın ge­nel­de kul­lan­dık­la­rı Kob­ra­lar oy­na­ta­nın a­yak ha­re­ket­le­ri­ne, so­pa i­le se­pe­te vur­ma­la­rı­na ve­ya vü­cu­du­nun ya ­da flü­tün sal­lan­ma­sı­na göre ha­re­ket e­di­yor­lar. Bir­man­ya­lı yı­lan oy­na­tı­cı­la­rı ise ge­nel­de rit­me göre sal­lan­ma ha­re­ket­le­ri ya­pı­yor­lar ve böy­le­ce yı­lan­lar on­la­rı ben­zer ha­re­ket­ler­le tak­lit e­di­yor­lar. Yı­la­nın sal­lan­ma­sı sa­de­ce fi­zik­sel bir o­lay. O­nu vü­cu­du­nun üst kıs­mı­nı yer­den yük­sel­te­bil­mek i­çin ya­pı­yor. Sal­lan­ma­yı kes­tiği an ye­re düşüyor.

Fareler ba­tan ge­mi­le­ri önce terk e­der­ler;

Fareler ba­tan ge­mi­le­ri terk et­mez­ler, a­ma yaşa­dık­la­rı yer su i­le dol­du­ğu an o­ra­yı terk e­der­ler. Ba­tan bir ge­mi­den sürü ha­lin­de ka­çan fareler bel­ki de­niz­ci­le­rde bu kuşkuyu u­yan­dır­mış­tır veya bel­ki ger­çek­ten fareler in­san­la­ra na­za­ran doğal sar­sın­tı­la­rı­na ve­ya sı­va de­ğişik­lik­le­ri­ne karşı da­ha du­yar­lı­dır­lar. Bel­ki bu ne­den­le farelerin yı­kıl­mak üze­ri o­lan ev­le­ri terk et­me­le­ri i­nan­cın­da bi­raz da ger­çek pa­yı o­la­bi­lir.

De­ve­kuş­la­rı ka­fa­la­rı­nı ku­ma gömer­ler;

De­vekuş­ları hak­kın­da­ki en büyük söy­len­ti düş­man­la­rı ta­ra­fın­dan görül­me­me­le­ri i­çin ka­fa­la­rı­nı ku­ma göm­me­le­ri­dir. Uz­man­lar bu­nun ta­ma­miy­le bir ef­sa­ne ol­du­ğu­nu söy­lüyor­lar. Güney Af­ri­ka´da sa­de­ce tüy­le­ri i­çin devekuşu ye­tiş­ti­ri­len çift­lik­te yaşa­mış o­lan, Al­lan Po­cock 80 se­ne bo­yun­ca, hiç böy­le bir o­lay görme­di. Ka­fa­sı­nı ku­ma göm­me­ye hiç bir de­ve kuşu teşeb­büs bi­le et­me­mişti. De­vekuş­la­rı be­lir­li ses­ler du­ya­bil­me­k i­çin ka­fa­la­rı­nı ye­re doğ­ru in­di­ri­yor­lar ya­ da ba­zen bo­yun kas­la­rı­nı ra­hat­lat­mak is­ti­yor­lar. Ça­lı­la­rın a­ra­la­rı­na ka­fa­la­rı­nı sok­tuk­la­rı da görül­müş­tür a­ma hiç bir za­man ku­ma sok­maz­lar. Çün­kü bu­nu yap­arlarsa bo­ğu­lur­lar.

Go­ri­ller vahşi hay­van­lardır;

Go­ri­llerin vahşi ol­duk­la­rı­ i­nancı görünüş­le­rin­den kay­nak­la­nı­yar. Bu i­nanç 19. yüz­yıl­da baş­la­tıl­dı ve hi­ka­ye­ler­de de­vam et­ti­ril­di. Görünüm­le­ri­ne karşın o­va ve dağ go­ri­lleri sa­kin ve ba­rış­se­ver hay­van­lar­dır. Ame­ri­kalı bi­lim a­da­mı Ge­or­ge Schal­ler ay­lar­ca go­ri­lleri iz­le­di. An­la­tık­la­rı­na göre hay­van­lar çok çe­kin­gendiler ve bir in­san­la karşı­laş­tık­la­rı an ge­nel­de ka­çı­yor­lar­dı. Ço­cuk­la­rı­nı ko­ru­ma a­ma­cıy­la in­san­la­rı ı­sır­dıkları doğ­rudur a­ma go­ri­lin in­sa­nı e­ze­rek öl­dür­düğü da­ha görül­me­miş­tir. 1933 yı­lın­da çe­vi­ril­miş o­lan "King Kong" ad­lı film gorillerin vahşi ol­du­ğu ef­sa­ne­si­ne katkıda bulundu.

Ku­ğular öl­me­den ön­ce şar­kı söy­ler­ler;

Nor­mal­de ses­le­ri çık­ma­yan kuğu­la­rın öl­me­den ön­ce şar­kı söy­le­dik­le­ri bil­has­sa şa­ir­ler ta­ra­fın­dan çok se­vi­len bir söy­len­ti­dir. Es­ki Yu­nan­lı­lar kuğu­la­rın A­pol­lon´un ya­ra­tık­la­rı ol­duk­la­rı­na i­na­nıy­or­lar­dı ve A­pol­lon müzi­ğin tan­rı­sıy­dı. Pla­to´nun "Pha­e­do" sun­da, Sok­ra­tes kuğu­ların üzün­tüden ve­ya mut­suz­luk­tan şar­kı söy­le­mediklerini, bu­nu A­pol­lo´dan e­sin­len­dik­le­ri i­çin ya­ptıklarını söylüyor. İz­lan­da´­da­ki ıs­lık ça­lan kuğu, müzi­ğe ben­ze­yen be­lir­li ses­ler çı­ka­ra­bi­li­yor ama bu­nu öbür kuğu tür­le­ri ya­pa­mı­yor­lar. Ama İzlanda kuğu­sunun bu se­si çı­kar­ma­sı­nın ölüm­le hiç bir il­gi­si yok. Kuzey Yarıküre´de­ki kuğu­lar si­nir­le­nin­ce ve­ye yav­ru­la­rı­nı ko­ru­yun­ca bir ses çı­ka­ra­bi­li­yorler ama bu ge­nel­de sal­dı­ra­ca­ğı­na ait bir be­lir­ti. Ses­le­ri­nin ol­ma­dı­ğı za­ten i­sim­le­rin­den bel­lidir, çünkü on­la­ra ge­nel­de "ses­siz kuğu­lar" de­nir.

Fa­re­ler pey­ni­ri her­ şey­den çok se­ver­ler;

Ke­mi­ren hay­van­la­rı a­raş­tı­ran de­ney­le­r­de bir fa­re­yi ya­ka­la­mak i­çin pey­ni­rin en i­yi yem ol­ma­dı­ğı anlaşıldı. A­me­ri­ka­lı bir fare yok edicisi o­lan Ed­ward Batz­ner ge­nel­de li­mon­lu tat­lı­lar kul­la­nı­yor. Bu ona i­ki a­van­taj sağ­lı­yor; ilki li­mon ya­pış­tı­rı­cı bir mad­de ol­du­ğu i­çin fa­re­yi tu­tu­yor, i­kin­ci­si de tat­lı olması. Tat­lı, bir fa­re i­çin pey­nir­den da­ha i­yi bir yem. Böy­le ge­nel­le­me­le­ri baş­ka hay­van­la­ra yap­mak da saç­ma. Ör­ne­ğin köpek­le­rin en çok et sev­dik­le­ri­, ya­ da bütün ke­di­le­rin ba­lık ye­me­le­ri gi­bi. Her­han­gi bir ya­ra­tı­ğın ter­cih et­ti­ği şey­ler büy­üdüğü ve a­lış­tı­ğı şey­lerdir.

De­ve­ler hör­güç­le­rin­de su taşı­r­lar;

De­ve­nin hör­gücün­de yağ var­dır ve bu yağ o­nu ye­mek bu­lama­dı­ğı za­man­lar­da bir haf­ta i­le on gün a­ra­sı i­da­re e­de­bi­lir. Ta­bii ki bu ya­ğı haz­me­de­bil­me­si i­çin be­lir­li bir mik­tar­da su üretir a­ma bu­nu hör­güç­le­rin­de de­po­la­maz.

Ok­lu ­kir­pi­ler,di­ken­le­ri i­le a­teş e­derler; Bir ko­ru­ma me­ka­niz­ma­sı o­la­rak ok­lu ­kir­pinin di­ken­le­ri çok işe ya­rar. Cay­dır­ma et­ki­si­ dışında dikenlerde pis­lik ve mik­rop vardır ve cid­di en­feks­yon­la­ra yol a­ça­bi­lir. Di­ken­le­rin tüy­lü ol­ma­la­rı ya­ra­la­na­nların on­la­rı çı­kart­ma­sı­nı da­ha da zor­laş­tı­rı­r. A­ma ok­lu ­kir­pi­de di­ken­le­ri­yle a­teş e­de­bil­en bir sistem yok­tur. Yi­ne ­de bir ok­lu ­kir­pi­nin 18.000´den faz­la di­ke­ni vardır. Bunları çı­kar­tı­nca çok teh­li­ke­li o­la­bilir.

Pas­lı bir çi­vi te­ta­no­sa ne­den o­lur;

"Lock­jaw" ya­ da te­ta­nos "Clos­tri­di­um te­ta­ni" ad­lı bir mik­rop­tan or­ta­ya çı­kan bir en­feks­yon has­ta­lı­ğı­dır. Bir pas­lı çi­vi­yle o­luş­muş o­lan bir ya­ra te­ta­no­sa ne­den o­la­maz çün­kü ne ma­den ne de çi­vi ze­hir­li de­ğil­dir­ler. A­ma pis bir çi­vi te­ta­nos üre­ten bir or­ga­niz­ma i­le kir­len­diy­se çok teh­li­ke­li o­la­bi­lir. Bu bil­has­sa bah­çe i­çin kul­la­nı­lan a­let­ler­de ge­çer­lidir çün­kü on­lar bu or­ga­niz­ma­yı top­rak­tan ka­pa­bi­li­r­ler.

Bo­ğu­lan bir a­dam üç ke­re batıp çı­kar;

Bo­ğu­lan bir in­sa­nın öl­me­den ön­ce üç ke­re su üs­tüne çık­tı­ğı id­di­a e­di­li­r. Bu ger­çek de­ğildir. Su­da pa­ni­ğe ka­pı­lan bir in­san ba­tıp çı­kar ve her se­fe­rin­de çi­ğer­le­ri­ne su gi­rer. Bu­nun sa­yı­sı bel­li de­ğildir ve so­nun­da bo­ğul­mak­tan ölür.

Ö­len bir in­san tüm yaşamını bir film şeridi gi­bi görür; Şa­ir­leri ve ro­man ya­zar­la­rı­nı bir in­sa­nın öl­me­den ön­ce yaşamlarını bir film şeridi gi­bi ön­le­rin­de gör­dük­le­ri fik­ri­ni yaydıkları i­çin a­yıp­lan­ak gerekir. Bu­nu o­nay­la­ya­bil­mek i­çin hiç kim­se me­zar­dan da­ha ge­ri dön­me­di a­ma bir sürü kişi ölüm san­dık­la­rı şey­den son an­da ge­ri­ye dön­düler ve on­lar ke­sin­lik­le bu fik­re karşı çı­kı­yor­lar ve zaten ölmemişlerdi.

Kıl­lı er­kek­ler da­ha güç­lüdür;

De­li­lah saçlarını kes­ti­ği an Sam­son bütün gücünü kay­bet­miş­ti. Bu çok güzel bir hi­ka­yedir ve bu yüzden bir er­ke­ğin gücünün ve mert­li­ği­nin kıl­la­rıy­la il­gi­si ol­du­ğu­na i­na­nı­lıyor­. Bu bir ef­sa­ne­den baş­ka birşey de­ğil. Vücut­tan ayrıldıktan son­ra kıl­lar ölüdür, bu­nun sa­hi­bi­nin gücün­le hiç bir il­gi­si olamaz. Saçın ve kel­liğin so­ya çe­kim­le, hor­mon­lar­la ve yaş­la il­gi­si vardır. 20 er­kek­ten bi­ri­nin saç­la­rı yir­mi­bi­rin­ci do­ğum­günün­den ön­ce azalmaya baş­lar. 6 er­kek­ten bi­ri e­nin­de so­nun­da kel o­lacaktır. Bu olay, so­ya bağ­lıdır ve güç­le hiç­bir il­gi­si yoktur.

Hip­noz e­di­le­bi­len in­san­lar za­yıf ka­rak­ter­li­dir­ler;

Za­yıf ve uy­sal in­san­lar en zor hip­noz e­di­le­bi­len kişi­ler­dir. En uy­gun kişi­ler düşün­ce­le­ri­ni bir nok­ta­ya ta­ma­mıy­la ve­re­bi­len zeki in­san­lar­dır. Bu­nu ya­pa­bi­len­ler­ zaten a­kıl­lı­dır­lar. Baş­ka yan­lış bir düşün­ce in­san­la­rın is­temeden hip­noz e­di­le­bil­me­le­ri­dir. İs­tek­siz ve yar­dım­sız hipnoz ol­maz. Bir in­sa­nı hip­noz al­tın­da nor­mal ha­ya­tın­da yap­mı­ya­ca­ğı şey­le­re zor­la­mak ve­ya ka­rak­te­ri­ne ay­kı­rı o­lan şey­le­ri yap­tır­mak da o­la­nak­sızdır.

Onun aklından geçenleri okuyabilmek ister misiniz?


Herkes bazen karşısındakinin hele ki bu kişi o an için önemliyse aklından geçenleri bilmek ister. Aslında bu iyi bir şey mi o da pek belli değil. Bizim hakkımızda negatif düşünceler varsa aklında dünya başımıza yıkılabilir. Bilim kurgu senaryolarının en popüler fantezisidir akıl okumak. Aslında insan analizinden anlıyorsanız yüz ifadelerinden, vücut hareketlerinden insanların aklındakileri hakkında ipucu elde edebiliriz. Yalan söylerken gözleri kaçırmak, yarım ağız gülmek gibi klişeleri anlayabiliyoruz ama ispat etmek mümkün değil. Şüphelenme hakkımız ise her zaman var tabii.

Bilim adamları yıllardır ciddi çalışmalar yapıyorlar. Beyin tarayıcıları ile kişinin beyin aktiviteleri gözleniyor ve kaydediliyor. Daha sonra aynı anılar tekrar canlandırılıyor ve tekrar kaydediliyor. Bu durumda beyin aktivitelerinin aynı duruma geldiği belirlenmiş. Özellikle Alzheimer hastalığı için önemli bir ilerleme olduğunu söyleyen Pennsylvania üniversitesi’nden Sean Polyn, yaptıkları testi şöyle açıklıyor; “Deneklerimize birbiri ile alakası olmayan 90 değişik olgu gösterdik. Mesela Taj mahal’i, sinema sanatçısı Halle Berry’i veya bir cımbızı gösterdik. Daha sonra bilgisayar programı aracılığı ile beyin görüntülerini kayıt aldık. Bir süre sonra tekrarlarken “Halle Berry’i severmisin?” gibi sorular sorduk ve farkettik ki Halle Berry’nin resmini gösterdiğimiz anda aldığımız aktivite dalgaları aynı şekilde kendini gösteriyor.”

Şaşırtıcı değil mi? İnsanoğlunu demek ki hafızasındaki herşey için ayrı bir beyin dalgası yayıyor. O zaman beyin dalgalarının da kendine göre bir dili var. Bu dili çözersek ve dalgaları kaydeden mini bir kayıt cihazı da icat edilirse karşımızdakine şöyle bir tutarak neler düşündüğünü anlayabiliriz. Bu iyi mi olur kötü mü orası meçhul. Ama hukuk ve tıp dünyası bu işten çok yarar görür. En azından insanların yalan söyleme olanağı azalmış olur.

Mısır Tanrıları kimlerdi?

Horus
Osiris´le İsis´in oğlu, Mısır tahtını miras almıştır... Hatta taht için Seti ile olan savaşları Mısır mitolojisinde onemli yer tutar. Cennetin hükümdarı aynı zamandada Mısır´ın kralı Horus´un cennetin kralı, yeryüzünün kralı,ve kutsal şahin olmak uzere Teslis (uçlü )kavramı Mısır dininin yerleşik yönü oldu. Horus´un evrensel olduğu ve ezelden beri var olduğu fikri, 1. hanedanlığa kadar uzanır ki, bu da Piramit yazılarında belirtilmiştir.

Horus of Behedet (Hadit)
Behedet şehrinde tapılan Horus’un formlarındandır. Büyük kanatları güneş diskinin bir formu olarak gösterilir, genelde önemli manzaraların üstünde uçtuğu görülür (Mısır’ın dinsel sanatında). Hadit, Horus’un her zaman her yerde hazır oluşuyula resmedilmiştir. Crowley’in de Magic in Theory and Practice kitabında dediği gibi, “son derece küçük ve atomik haldeki her yerde ve her zaman hazır olan parçaya Hadit” denir.

Horus’un dört oğlu
Osiris’in vücudunun parcalarının koruyucularıdır ve bundan sonra ölülerin vücutlarının koruyucuları olmuşlardır. Amset, Hapi, Duamutef ve Qebsenuef. Sırasıyla tanrıçalar İsis. Nephthys, Neith ve Selket tarafından korunurlardı.

Amset (İmsety, Mestha; Golden Dawn, Amseth):
Horus’un dört oğlundan biridir. Ölülerin karaciğerinin koruyucusudur ve Tanrıça İsis tarafında korunur.

Hapi
Horus’un dört oğlundan biridir. Babun kafalı mumyalanmış adam olarak görülüyor. Ölülerin ciğerlerinin koruyucusudur ve Tanrıça Nephthys tarafından korunurdu.Hapi ismi farklı hiyerogliflerle ifade edilmişti; çoğunlukla ama herzaman olmamak kaidesiyle Nil Nehrinin tanrısının ismiydi. Hapi, tacı zambaklardan (yukarı Nil) veya papirus bitkilerinden (Aşağı Nil) yapılmış şişman bir adama benzetilmiştir.

Hator (Het-Heru, Het-Hert)
Mısır’ın çok eski bir tanrıçasıdır, inek tanrı. Hator ismi yunan uyarlamasıdır. Het-Hert (the house above) ve Het-Heru (Horus’un evi)’nun değişik biçimlerinden yozlaştırılmasıdır. İki terim de onun gökyüzü tanrıçası olduğuna işaret ediyor. Sık sık İsis’le eşdeğer tutulmuştur. Hator Edfu’da Horus’un partneri olarak tapılmıştır. Teb’de ölümün tanrıçası olarak düşünülmüştü. Ayrıca o aşkın dansın alkolün ve yabancı toprakların koruyucusuydu.

Harpocrates (Hor-pa-kraat: Golden Dawn, Hoor-par-kraat)
“Çocuk Horus”, İsis ve Osiris’in oğlu, emzirilen küçük bir çocuk, Yukarı Mısır’ın büyük tanrısı yetişkin Horus’tan ayrılmıştır. Parmak emen genç bir oğlan olarak gösterilmiştir. Golden Dawn sessizliği ona ithaf etmiştir, çünkü tahminen parmağını emme hareketi genelde bilinen “shhh” ifadesini akla getiriyor.

Heqet
Kurbağa başlı başlangıçta var olan tanrıçalardan, Hermopolis’teki 8 tanrıdan biri olarak inanılır ve Antinoe’deki Khunum’un partneri olarak görülür.

Heru-ra-ha
Crowley’in Mısır benzeri mitolojisinin karma bir tanrısı; Ra-Hoor-Khuit ve Hoor-par-kraat’ın bir karması İsmi Mısır diline çevrildi, tahminen “Horus ve Ra’ya şükredin” anlamına geliyor. Tabi, bu da başka bir yozlaştırma.

İsİs
Sanat Tanrıçası...Osiris´in karısı ve kız kardeşi... Horus´un annesi, aşk tanrıcası ve İştar, Aşera, Asherah, AsTarte , Sibel, Afrodit ve Venüs´ün karşıtı idi. Büyük bir anne ve eşolarak, bütün dişi ilahların en popüleri oldu..

Amen (Amon,Amun,Ammon,Amoun):
Amen’in adı “saklı olan” demektir. Amen ilk zamanlardan itibaren Teb şehrinin baş tanrısıdır ve Hermopolis rahiplerine göre yaşayan yaratıcı tanrı olarak görülmüştür.Kutsal hayvanları kaz ve koçtur. Orta krallığa kadar Teb’de yerel bir tanrıydı fakat Tebliler Mısır’da hükümdarlıklarını kurduklarında Amen kalıcı bir tanrı oldu ve 18. Sülale tarafından Tanrıların kralı olarak adlandırıldı. Ünlü tapınağı Karnak, insan tarafından yapılmış en büyük dini yapıdır. Bugde’ye göre, 19. Ve 20. Hanedanlar Amen’in “görünmeyen yaratıcı güç” olduğunu cennetteki, dünyadaki, engin derinlerde ve yer altı dünyasındaki hayatın temeli olduğunu düşünürler ve kendisini Ra’nın formunda gösterir. Artı, Amen ihtiyacı olan her adanmış dindarın koruyucusu olarak karşımıza çıkmıştır. Sonraki inanışa göre Amen kendi kendini yaratmıştır. Önceki Teb’li inanışa göre Amen Thoth tarafından başlangıçta varolan sekiz tanrıdan biri olarak yaratmıştır. (Amen, Amenet, Heq, Heqet, Nun, Naunet, Kau, Kauket) Yeni karllık boyunca Amen’in eşi Mut, “Anne” idi ve bunun Mısır’lı eşiti “Büyük (ulu) anne” olarak görülmektedir. Bu ikili (Mut ve Amen) Tanrı ve Tanrıça Çiftini oluşturur, bu diğer inanışlarda da görülür. Oğulları ay tanrısı Khons’tur.

Amen-Ra
Amen’in rahipleri tarafından sunulan birleşik tanrıdır. Amaçları Amen’in takipçisi olan Yeni krallıkta (18-21 Hanedan) daha önceki güneş kültünün tanrısı olan Ra ile bir bağ kurmaktı. Bu tip birleşmelerde tanrılar içiçe girerler böylece Ra’nın içinde Amen’in temsil ettiği gücü görüyoruz (ya da tam tersi). Bu tip ilişkiler Mısır tanrılarında, özellikle kozmik ve ulusal tanrılar arasında sık görülür. Bu Mısır tanrılarının nasıl görüldüğünün bir örneğidir. Morenz’in dediği gibi “kişilikleri vardır ama bireysellikleri yoktur.”

Bastet
Kedi tanrıça. Bubastis’in Delta şehrinde tapılmıştır, kedilerin ve onlara önem verenlerin koruyucusudur. Sonuçta evde önemli bir tanrıça (kediler değer kazandığıdan beri) ve ayrıca ikonografide önemlidir. (Papirüste güneş tanrısına saldıran yılanın kediler tarafından öldürüldüğü resmedilmiştir.Dişi aslanın tanrıçası Sekhmet’in yardımsever tarafı olarak görülmüştür.

Anubis (Anpu; Golden Dawn, Ano-Oobist)
Nepthys’in oğlu; bazı inanışa göre babası Sethi, bazısına göreyse Osiris’ti (hatta bazı inanışa göre ise annesi İsis’ti). Anubis çakal olarak resmedilmiştir veya çakal başlı tanrı denmiştir. Çakal Tanrı. Çakal’ın lahitleri kolaçan etme eğilimi nedeniyle, ölülerle ilişkili olmuştur ve eski mumyalamanın kaşifi olarak bilinir be tapılır. Onun görevi ölüleri korumak ve yüceltmektir. Anubis aynı zamanda Upuaut (opener of the ways- yolların açıcısı) olarak bilinirdi ve tavşan başıyla gösterilirdi. Kıyamet günü için ölülere rehberlik ederdi ve ölüleri yeraltındaki ikinci ölümden korumak için gerçeğin derecelerini (Scales of Truth) gözlerdi (izlerdi).

Ra
Tabiatın bütün tezahürleri arasında, tapılan en belirgin şey güneştir. Mısır ideolojisinin büyük bir kısmı güneş ve nehir uzerinedir. Güneş tanrıları arasında başlıcası Ra (Heliapolis tanrısı)´dır. Güneşin diski olarak Ra, atmaca kafalı bir insan olarak temsil edildi. Bu durumda da Ra yaradılışın hükümdarı olarak ele alındı.

Thoth (Tahuti) ToT:
Bilgeliğin tanrısı, Maat’la beraber zamanın başında kendi kendine yaratılmıştı veya Ra tarafından yaratılmıştı. Hermopolis’te Thoth’dan sekiz tane çocuk oluşturmuştu, en önemlisi “gizli olan Amen’di. Amen Teb’de Evrenin Lordu olarak takip edilirdi. Thoth isminin Mısır dilinde orijinali Thuti’dir ve Yunanca versiyonu Thoth’dur. Thoth ibis kuşu başıyla resmedilmiştir ve elinde bir dolmakalem ve herşeyi kaydettiği parşomenler vardır. Tanrıları içeren neydeyse tüm temel görüntülerde Thoth görevli olarak görünürdü, ama özellikle ölülerin hükmünde görülüyor. Tanrılar’ın habercisi (ulağı) olmuş ve Yunanlılar’ın Hermes’iyle eş tutulmuştur.Osirian mitlerine göre Thoth Osiris’in veziri olmuştur (Şef tavsiyecisi ve papazı). O sa Khons gibi ay tanrısıdır ve zamanın, büyünün ve yazının tanrısıdır. Hiyeroglifleri icat edenin Thoth olduğu düşünülür

Tavaret
Hamile kadınlara göz kulak olan olan suaygırı tanrısı..

Bes
Tanrıların cüce soytarısı.. Afrikalı veya sematik kökenli tanrı, Mısır’a 12. Silale döneminde gelmiştir. Sakallı, vahşi görünümlü komik bir cüce olarak ve yuvarlak bir yüzle resmedilmiştir (Mısır’ın sanatsal geleneklerinden farklı). Müzik, iyi yemek ve rahatlamak gibi aile zevklerinin tanrısı olarak sayılır. Ayrıca çocukların eğlendiğicisi ve koruyucusudur.

Imhotep (Imouthis)
Imhotep mimar, katip ve 3. Sülalenin Firavun Zoser döneminin büyük(baş) veziriydi. Sakkara ‘daki basamaklı piramidi tasarlayıp inşa eden Imhotep’ti. Imhotep Ptah’ın oğlu ve hekimlik tanrısıydı, aynı zamanda katiplerin başıydı (Thoth ile beraber). Yunanlılar onun Asklepios olduğunu düşünürler.

Khepri (Keper)
Eski Heliopolitan büyük şehir bilimine göre yaratıcı tanrı ve Atum ve Ra ile karışmıştır. Mısırca kökeninde “Kheper” birkaç anlama gelir, bazısına göre en çok dikkat çeken “yaratmak” veya “dönüştürmek” fiilidir, ayrıca “bok böceği” sözcüğüne denk gelir. Bok böceği, güneşin sembolü sayılırdı. Dışkısının çevresine yumurtalarını bırakırdı ve bok böceği güneş tanrısı sembılü sayılırdı. Bok böceği güneşi gökyüzüne doğru iterdi.

Sobek
Fayum´un merkezi Crocodillopolis´in tanrısı idi. Orada canlı sürüngenler ve timsahlar havuzlarda muhafaza edilirlerdi. Su tanrısı olarak, aynı zamanda Nil´in yıllık tasmasını ve vadisinin gübrelenmesini sembolise etti.

Set
En eski dönemlerde Set, Aşağı Mısır’ın koruyucu tanrısıydı ve çölün şiddetli fırtınalarını sembolize eder. Bu fırtınaları Aşağı Mısır’lılar yatıştırmak için yöntemler aramışlardır. Yukarı Mısır Aşağı Mısır’ı yendiğinde ve ilk hanedana giriliğinde, Set Yukarı Mısır’ın Hanedanlık tanrısı Horus’un şeytani düşmanı olarak bilinmeye başlandı. Set, Osiris, İsis ve Nephthys’in kardeşi ve aynı zamanda Nephthys’in kocasıydı. Bazı mitlere göreyse Aubis’in babasıydı.Set’in kardeşini öldürmesi ve yeğeni Horus’u öldürmeye teşebbüs etmesiyle bilinir. Ama Horus kurtulmayı ve babasının öcünü almayı başarır. Bunu Mısır’ın heryerinde kurallarını koyarak yapmıştır. Set’i hadım etmiş ve Sonsuza kadar onu çöle sürmüştür.19.Hanedanda Set’e olan saygı yeniden dirilmeye başlamıştır ve birzamanların büyük tanrısı olarak görülmüştür. Mısır’ı yabancılardan koruyan ve çöldeki kuvvetleri yardımseverce zapteden tanrı olmuştur.

Shu
Kuru rüzgarların ve atmosferin tanrısı, Ra’nın oğlu, Tefnut’un kardeşi ve kocası, Geb ve Nut’un babasıdır. Hiyerogliflerde kafasına devekuşu tüyü giymiş olarak gösterilmiştir (Maat’ınkine benzeyen). Genelde boylu boyunca uzanmış olan Geb’le kızı Nut’u ayrılarak ayakta durmuş olarak gösterilmiştir. “Shu” ismi genelde “kuru, boş” anlamına gelen shu kökünden geliyor. Shu aynı zamanda güneş ışığının kişileştirmelerinden biridir. Shu ve Tefnut’un bir ruhun iki yarısı olduğu söylenir. Belki de eşruhların en eski (ilk) kaydedilen örneğidir.

Anuket
Yukarı Mısır’da, Elefantin’in çevresinde, Anuket, Khunum ve Sati’nin (kızları olarak) tapılmıştır. Kutsal hayvanı gazeldi. Soğuk su dağıtıcısı olduğuna inanılır ve kendi insan kafasına tüylü bir taç giyerdi.

Apis
Muhtemelen sadece hayvan olarak betimlenmiş ve hiçbir zaman hayvan başlı bir insan olarak gösterilmemiş eski bir Mısır Tanrısıdır. Apis çoğunlukla Ptah’la bağlantılı olmuştur ve kültünün merkezi Memphis’tir. Aslında Apis verimlilik tanrısıdır. Güneş diski ve uraeusserpent’ten oluşan boğa tacıyla betimlenmiştir. Kutsal Apis boğası Memphis’te bulunurdu ve Serapum’da büyük bir kitle halinde Apis boğalarının mezarı bulunuyor.

Duamutef (Tuamutef; Golden Dawn, Thmoomathpf)
Horus’un 4 oğlundan biri. Duamutef çakal başlı mumyalanmış bir adam olarak gösterilmiş. Ölünün midesinin koruyucusudur ve Tanrıça Neith tarafından korunur.

Edjo
Delta’nın yılan tanrıçası, Aşağı Mısır’ın sembolü ve koruyucusu, Yukarı Mısır’ın tanrıçası Nekhbet’in tamamlayıcısıdır. Kralın tacının bir parcası olarak giyilirdi.

Sothis
Yıldız Sirius için feminen bir Mısırlı ismi, İsis’le birbirine geçmiştir. (Orion olan Sahu-Osiris’in partneriydi). Hator’la da ilişkilidir.

Tefnut
Nem ve bulutların tanrıçasıdır. Ra’nın kızı, Shu’nun kardeşi ve karısıdır. Geb ve Nut’un annesidir. Kutsal hayvanı olan dişi aslanın başıyla resmedilmiştir. “Tefnut” adı teftef kökünden gelmektedir. Anlamı “serpiştirmek, nemlendirmek” ve nu kökü “sular, gökyüzü” anlamına gelmektedir.

Selket (Serqet, Serket)
Akrep tanrıça, kafasının üstünde hareketsiz duran akrebiyle güzel bir kadın olarak gösterilmiştir. Onun yaratığı kötü ruhlu insanlara ölüm veriyordu ve akrepler tarafından sokulan insanlara da hayat veriyordu. O ayrıca kadınların çocuk doğurmalarına da yardımcı oluyordu. O Ra’yı tehdit eden şeytani ruhları etkisiz hale getiren kişi olarak resmedilmiş ve İsis’i Set’ten korumak için yedi akrebini göndermiş. Selket, Horus’un oğlu, ölülerin bağırsaklarının koruyucusu olan Qebsenuef’in koruyucusudur. Amerika’yı 1970’de turlayan kolleksiyonun bir parçası olan Tuthankamon’un lahdindeki heykeli sayesinde tanındı.

Serapis
Ptolemi dönemini tanrısı, Yunanlılar tarafndan Osiris ve Apis’ten düzenlenmiş (tasarlanmış). Tahminen İsis’in arkadaşı (partneri), öbürdünya (ölümdensonraki yaşam) ve verimliliğin tanrısıydı. Ayrıca fizikçiydi ve endişeli, üzüntülü inananların yardımcısıydı. Hiçbir zaman çok fazla önem vermedi. Onun kültünün merkezi Alexandria’dır (İskenderiye).

Osiris
Ölülerin tanrısı, ölümsüz yaşam için diriliş tanrısı, kuralkoyucu, koruyucu, ölülerin yargıcı ve ölünün prototipi olmuştur (Ölü tarihte “Osiris” olarak görülürdü). Lahidinin bulunduğu yer, Abidos’ta kültünün oluştuğu yerdir. Osiris Nut ve Geb’in ilk çocuğuydu, Set, Nephthys ve İsis’in kardeşiydi, aynı zamanda İsis’in kocasıydı. Horus, İsis’ten oğluydu. Bir hikayeye göre Nephthys İsis gibi davranmış ve Osiris’i baştan çıkararak Anubis’i doğurmuş. Osiris başka erkeklerin dünyasının kuralkoyucusu olmuş ve Ra gökyüzüne kural koymak için dünyayı bıraktığında kardeşi Set Osiris’i öldürdü. İsis’in sihiri sayesinde tekrar yaşama döndü. İlk ölen yaşayan canlı olduğu için sonraları ölülerin lordu oldu. Oğlu Horus onun ölümünün öcünü aldı. Set’i yenmişti ve onu Batı Mısır’ın çölüne (Sahra) gönderildi. Tüm Mısır tarihi boyunca dualar ve büyüler Osiris’e yöneltilmişti, onu kutsama ve kendisinin kural koyduğu öbür dünyaya girmesi umulmuştu, ama orta krallık süresinde popularitesi arttı. 18.Sülale döneminde Mısır’da en çok tapılan tanrı olmuştu. Osiris’in popularitesi Mısır tarihinin en son evrelerine kadar dayanmaktadır (sürmüştür). Mısır’ı fetheden Roma imparatorlarında bile hala onun etkisi görülüyormuş. Firavun kıyafetlerini giyerek ona tapınaklarda adak adıyorlarmış.

Geb (Seb)
Yeryüzünün tanrısı, Shu ve Tefnut’un oğlu. Nut’un kardeşi ve kocası, Osiris, Set, İsis ve Nephthys’in babasıdır. Kutsal hayvanı ve sembolü kazlardı. Genelde yeşil ve siyah tenli olarak gösterilmiştir. Yeşil yaşayan canlıların rengi ve siyah ise Nil’in bereketli çamururun rengidir. Geb kötülerin ruhlarını tutuklu tutacak ve onları cennede çıkarmayacaktı. Diğer geleneklerde yeryüzünün dişi olmasıyla çelişerek Geb’in erkeğe özgü (erkeksi) olmasıyla göze çarpar.

Khnum
Koç başlı insan olarak görünürdü. Antinoe ve Elefantin’de tapılıyordu. Çömlekçi çarkında insanlara şekil veren, yaratıcı tanrılardan biriydi. Onun arkadaşları(partnerleri) Heqet, Neith ve Sati’ydi.

Khons(Chons)
Teb’in büyük (triad)larının 3. Üyesi (ailesi Amen ve Mut’la). Khons ayın tanrısıydı. Onun hakkında en çok bilinen hikaye Thoth’la senet (passage) denen eski bir oyun oynarken ışığının bir kısmına bahse girmiş. Thoth kazanmış, ışığının bir kısmını kaybettiği için Khons bir ay boyunca tüm ihtişamını gösterememiş ve batıp tekrar büyümek için beklemesi gerekmiş. Karnak’taki çevrili olan tapınak ona adanmıştır.

Pharoah
En eski zamanlardan beri Mısır’da firavunlar tanrılar gibi tapılmışlardır: Ra’nın oğlu, Horus’un oğlu, Amen’in oğlu... Bu dönemde ve şehre bağlı olarak isimlendirilmiştir. Firavunlara dualar ve adaklar adanması çok nadirdi. Firavunun gerçek kültünü destekleyecek kanıt çok az veya yoktur. Firavunlar tanrı babaları tarafından seçilmiş ve onlara benzetilmişlerdir.

Ptah
Memphis’te tapılıyordu (M.Ö.3100). Ptah evrenin yaratıcısı olarak görülmüş. Öbür dünyada erkeklerin ruhlarının yerleşeceği vücutları şekillendirir. Başka mitlere göre Thoth’un emrine çalışıyordu ve Thoth’un açıklamalarına uygun olarak cennetleri ve dünyayı yaratmaktı. Ptah sakallı takke giymiş, mumya gibi sarmalanmış, elleri ambalajdan çıkmış, elinde asa, Ankh ve Djed (denge, istikrar, sağlamlık işareti) tutuyor. Çoğunlukla Seker ve Osiris’le birlikte tapılırdı, Ptah-seker-ausar adı altında tapılırdı.Sekhmet’in kocası ve Nefertum’un babası (sonra da Imhıtep’in babası) olduğu söylenir.

Qebsenuef (Kabexnuf, Qebseneuef)
Horus’un dört oğlundan biri, Qebsenuef mumyalanmış şahin başlı bir adam olarak betimlenmiş. Ölülerin bağırsaklarının koruyucusudur ve tanrıça Selket tarafından korunurdu.

Qetesh
Suriyeli bir tanrı olduğuna inanılıyor, Qetesh aşkın ve güzelliğin tanrıçasıdır. Qetesh güzel çıplak bir kadın olarak, bir aslanın üstünde ayakta durur veya onu sürer durumda, elinde çiçek, ayna veya yılanlarla resmedilmiştir. Genelde yuvarlak yüzle gösterilmiştir (Mısır sanat ve geleneklerinde alışılmamış bir durum). Aynı zamanda erkekliğin tanrısı Min’in partneri olarak düşünülüyor.

Ra-Horathky (Ra-Hoor-Khuit)
Horizonların Horus’u olan Ra’dır. Ra’nın başka bir tanımlaması da onu Horus’la bir tutmaktır. Bu ikisi solar gücün göstergesi olarak gösterilmiştir. “Ra-Hoor-Khuit”in yazılışı Aleister Crowley tarafından önce Book of Law kitabında popüler edilmiştir.

Sekhmet
Dişi aslan tanrıçası, Ptah’ın tanrısı olarak takip edilmiş. Ra’nın gözündeki ateşten insanları günahlarından dolayı cezalandıracak olan bir intikam yaratığı olarak yaratılmıştır. Sonra da doğrunun barışçıl bir koruyucusu olmuştur. Yardımsever Bast ile yakından ilgilidir (bağlantılıdır).

Maat
Çeşitli geleneklere göre Thoth’un karısı Ra’nın kızı olduğu düşünülmüştür. Maat’ın adı “gerçek” ve “adalet” hatta “kozmik sıralamayı” ifade eder İngilizce’de net bir söylenişi yoktur. Maat’ın konseptiyle bir kişileştirme ve biraz da mitoloji vardır. Maat saçında devekuşu tüyü olan uzun boylu bir kadın olarak belirtilmiştir. O ölümün kararı için vardı ve tüyü ölünün saf ve dürüst bir hayat yaşamış olup olmadığına karar vermek için ölünün kalbini dengelerdi.

Min (Menu, Amsu)
Elinde yıldırım taşıyan Amen’ın bir formu olarak resmedilmiştir (Mısır sanatında yıldırım olarak belirtilmeye çalışılmış) ve ereksiyon halindeki penisiyle resmedilmiştir. Tam adı Menu-kamuf-f (Min, Annesinin Boğası). Erkekliğin (güç ve iktidar) tanrısı olarak tapıldı, Ona marul (lahana) hediye edilmiştir(sunulmuştur) ve sonra erkekliği elde etme umuduyla bunlar yenmiştir. Kadınlığın (feminenliğin) ve aşkın tanrıçası Qetesh’in kocasıdır.

Month (Mentu, Men Thu)
Amen kültünün doğmasından önce Teb’in baş tanrısıydı. Şahin başlı adam olarak gösterilir ve Horus’la birleşmiştir. Aslında savaş tanrısıdır.

Mut (Golden Dawn, Auramooth)
Teb geleneklerinde Amen’in karısı, Mısır dilinde mut “anne” ve ay tanrısı Khons’un annesidir.

Nefertum
Ptah ve Sekhmet’in genç oğlu, doğan güneşle bağlantılı olarak zambak çiçekleriyle taçlandırılmıştır veya zambak çiçeğinin üstünde oturtulmuştur olarak resmedilmiştir.

Neith (Net; Golden Dawn, Thoum-aesh-neith)
Eski bir savaş tanrıçası, Delta’da tapıldı. Bilgelik tanrıçası olarak saygı gösterildi, Yunan mitine göre Athena olarak gösterilmiş daha sonraki inanışlara göre İsis, Nephthys, Selket’in kız kardeşiydi ve ölülerin midesinin tanrısı Duamutef’in koruyucusuydu. Timsah tanrı Sobek’in annesiydi.

Nekhbet
Yukarı Mısır’ın büyük tanrıçasıdır, ikonu akbaba ve firavunun tacının bir parçasıdır. Aşağı Mısır’ın tanrıçası olan Edjo’nun tamamlayıcısıdır.

Nephthys (Nebt-het)
Geb ve Nut’un en genç çocuğu, Set’in kardeşi ve karısıdır ve İsis ve Osiris’in kardeşidir. Anubis’in annesidir (Set veya Osiris’in oğlu). Set Osiris’i öldürdüğünde onu terketmişti ve İsis’e Horus’un bakımında ve Osiris’in dirilişinde yardımcı olmuştu. Kardeşiyle birlik olmuş ve ölülerin özel koruyucu tanrıçası olarak düşünülmüş ve ciğerlerin koruyucusu olan Hapi’nin gardiyanı olmuştur.

Nut (Nuit)
Gökyüzü tanrıçası, Shu ve Tefnut’un kızı, Geb’in kızkardeşi ve karısı, Osiri, Set, İsis ve Nephthys’in annesidir. Crowley Magic in Theory and Practice kitabında “sınırsız uzaya tanrıça NUİT denirdi” demiş. Nut genelde mavi tenle ve vücudu yıldızlarla kaplı, 4 ayak üzerinde ve kocasının üzerine eğilerek resmedilmiştir. Gökyüzü olarak dünyanın üzerinde kemer gibi uzanmıştır.

Nut’un Hadit’le olan ilişkisi Crowley’in bir buluşudur. Bu Ejiptolojide bir temele bağlı değildir. Hadit genelde Nut’un altında resmedilmiş- birisi Nut’un bir resim üst karesinin oluşturduğunu buluyor ve kanatlı disk Hadit sessizce aşağıdan uçuyor. Bu sanatsal bir gelenek ve iki Mısır mitinin arasında evlilik yoktu.

Sati
Elefantin’in tanrıçası, Khunum’un eşi, Soğuk su dağıtıcısı Anuket ile beraber eş olmuşlardır. İnsan başı, Yukarı Mısır’ın tacıyla ve gazellerin boynuzlarıyla betimlenmiştir.

Seker
Işığın tanrıçası yeraltından başlayan öbür dünyaya giden ölülerin ruhlarının koruyucusudur. Seker Ptah’ın bir formu veya Ptah-seker veya Ptah-seker-ausar’ın bileşik tanrılarının bir parçası olarak Memphis’te tapılırdı. Seker genelde şahin kafasıyla ve Ptah’ınkine benzer bir şekilde mumyalanmış olarak resmedilmiştir.

Atatürk ile ilgili bilinmeyenler


Türkiye Cumhuriyeti kurucusu Mustafa Kemal Atatürk´ün olağanüstü yaşamı boyunca başından son derece ilginç ve gizemli olayların geçtiği biliniyor. Bu sayfamızda da bunların bir kısmına yer vermeye çalışacağız. Zaman içinde bunlara bulduğumuz yenileri de ilave olacak. Hepsini yanyana getirdiğimizde Atatürk´ün üstün şahsiyetinin yanısıra birde olağanüstü ve bilinmeyen bir yanının da olduğu gözler önüne serilmiş olacak.

İLK BAŞ KALDIRIŞI :
Atatürk, oldu olası Arapça derslerinden, yere bağdaş kurarak oturmaktan ve dizleri üstünde durarak yazı yazmaktan hiç memnun değildi.Yine dizlerinin üstünde durmaktan dizlerinin ağrıdığı bir gün ayağa kalkarak dersi ayakta dinlemeye başladı.Fakat bu seferde hocası bundan memnun olmamıştı ve Atatürk´e yerine oturmasını söyledi.Atatürk ise dizlerinin ağrıdığını ve oturamayacağını söyledi. Bunun üzerine hocası sinirlenip, deliler gibi haykırarak ;
"Neee bana karşımı geliyorsun " dedi.
Atatürk bunun üzerine ;
"Evet karşı geliyorum" dedi.
Tam bu anda diğer bütün çocuklarda ayağa kalkıp ;
"Evet karşı geliyoruz" diyerek aynı sözleri tekrarlayınca,hoca ne yapacağını şaşırarak onlarla uzlaşmak zorunda kalmıştı. Bu onun ilk baş kaldırışıydı. Liderlik vasfının ve kitleleri peşinden sürükleyen karizmasının ilk ortaya çıkışıydı.
15 YIL HÜKÜM SÜRECEKSıN...
Atatürk hakkında yapılmış birçok kehanet vardır.Bunların en ilginci onun el falına bakan bedevinin söyledikleridir.
Mustafa Kemal arkadaşları ile Bingazi´ye, Trablusgarp savaşına katılmaya gidiyordu.Yolda bie bedevi´ye rastladılar.Bedevi el falına çok iyi baktığını ve genç subaylara da isterlerse bakabileceğini söyledi.Hepsi ellerini açarak bedevinin söylediklerini dinlemeye başladı.Sıra Mustafa Kemal´e gelince, o önce baktırmak istemedi ama arkadaşlarının ısrarı karşısında, sonunda o da elini bedevi´ye açtı.Bedevi ele bakar bakmaz yerinden sıçradı ve heyecan içinde ;
"Sen padişah olacaksın" dedi ve ilave etti "15 yıl hüküm süreceksin."
Genç subaylar gülüştüler ve yollarına devam ettiler.
Aradan yıllar geçti, Mustafa Kemal Türkiye Cumhuriyeti´nin Cumhurbaşkanı oldu.Cumhuriyetin 14.yılında hastalandı.Karaciğeri kötüye gittiğinde çevresindekiler ona "Artık içme Paşam" dediler.
Atatürk onlara birzamanlar yolda rastladıkları falcı bedevi´yi hatırlattı ve gülerek ;
"Arap vaktiyle söylemişti, Bizim padişahlık nasıl olsa 15 yıl sürecek...Hesapça bu son senemizdir..."
Yıl 1938 ´di...
SECCADE ÜZERıNDEKı KEHANET
Bilindiği gibi Hint halkı Atatürk´ü ve Türk halkını yanlız bırakmamıştı.Kurtuluş savaşından yıllar sonra ,1929 yılında Bir hintli Mihrace Atatürk´ü Pera Palas´taki 101 No´lu odasında ziyarete gelmişti.Mihrace´nin Atatürk´ü hangi nedenle ziyaret ettiği ve adı ve ziyaret sebebi hala bilinmiyor.Mihrace´nin ziyaretindeki bir sır da getirdiği hediyede yatmaktadır.Bu hediye altın sırmalı, hint işi ipek bir seccadedir.

Seccadenin üzerinde bir şamdanın asılı olduğu düz bir kemeri,her iki yanında birer güvercin bulunan beş kubbeli bir diğer kemerin çevrelediği görülmektedir.Bordür de fillerden oluşmaktadır.

En ilginç yer ise her iki kemerin arasında orta kısımda dal kıvrımları ve güllerin çevrimi ile oluşan boşlukta romen rakkamlı bir saatin bulunmasıdır ve saat ; 09.08´ i göstermektedir. Atatürk Mihracenin ziyaretinden 9 sene sonra saat 09.05 ´te vefat etmişti.

Seccade halen Pera Palas´ ta bulunmaktadır.

ATATÜRK´ÜN GELECEĞı GÖRDÜĞÜ OLAYLAR :
Atatürk 1931 yılında,2.Dünya savaşı´nın patlamasının yakın olduğunu söylemiş ve bu konudaki düşüncelerini General McArthur´a şöyle anlatmıştı.
"Versay antlaşması,1.dünya savaşı´na yol açan nedenlerden hiçbirini ortadan kaldırmadı.Tersine rakipler arasındaki uçurumu büsbütün derinleştirdi.Şimdi içinde yaşadığımız barış dönemi,sadece bir ateşkesten ibarettir.Avrupa´nın geleceği Almanya´nın alacağı tavra bağlıdır."
General McArthur´a göre,savaşın 1940-1945 yılları arasında çıkacağını söyleyen Atatürk,Almanya´nın ancak Amerika´nın savaşa katılması ile yenileceğini ifade etmiştir.
Atatürk hayatının sonlarına doğruda şöyle diyordu ;
"Bir dünya savaşı yakındır.Bu savaş sonucunda, dünyanın durumu ve dengesi baştanbaşa değişecektir."
ATATÜRK, Mussolini hakkında da şu görüşlerini açıklamıştı ;
Mussolini bir maceraperesttir.Milletini bir uçuruma sürüklemektedir.Her tarafa saldırıyor.Bu adam yüzünden,çok şımarmış olan bu millete dersini vermeyi çok isterdim.,lakin yakında bir küçük millet onlara layık olduğu dersi verecektir.Ve şunuda hatırlatırım ki,bir gün gelecek,Mussolini´yi kendi milleti linç edecektir."
Bu görüşleri aynen gerçekleşmiştir.
ATATÜRK´ÜN RÜYASI :
Atatürk´ün bir rüyasını da Dr.Reşit Galip Bey´den öğrenmekteyiz,
"Mustafa Kemal ,Ankara´ya geldikten bir süre sonra ilginç bir rüya görmüştü.Ertesi gün bana şöyle anlattı. ;
"Reşit Bey,rüyamda bana ´Paşam ,ınönü´den ne haber?´diye sordunuz.Bende ´vaziyet kritiktir´ cevabı verdim.´Kritik nedir? Anlamadım ki!´dediniz.Bende ´Bunun cevabını 15 dakikaya kadar veririm´ diyerek odama çekildim."
Mustafa Kemal bana bu rüyasını anlattığında düşman henüz ızmir´e çıkmamıştı,ınönü mevkii de henüz bir önem taşımıyordu.Aradan yıllar geçti 2.ınönü savaşı´nın kritik günlerinden biriydi.Mustafa Kemal´in arabası Millet Meclisinin önünde durdu.Hemen yanına koşarak,telaş ve endişe içinde, "Paşam ,ınönü´den ne haber?" diye sordum.
Aynen şu cevabı verdi ;
"vaziyet kritiktir"
O zaman ben ;
"Kritik nedir? Anlamadım ki!" dedim.
O da ;
"Sana bunun cevabını 15 dakikaya kadar veririm" dedikten sonra gülümsedi ve ;
"Hani Ankara´ya geldikten sonra bir rüya görmüşdüm,hatırladın mı?"
Hafızamı yoklayarak, rüyasını anlattım.Gülerek ;
"işte, rüya ayniyle vakidir.Ben ısmet´i tanırım,göreceksin 15 dakikaya kadar kendisinden muzafferiyet haberi alacağız."
Gerçekten de 5 dakika geçmeden bir telgraf gelmiş ve 2.ınönü savaşı´nın da zaferle sonuçlandığını öğrenmişlerdi...

ATATÜRK´ÜN 1907´DE ÇıZDıĞı T.C. HARıTASI :
Atatürk, Kurtuluş savaşından çok önce, ittihatçıların Trakya´da 1907´de yaptıkları bir toplantı sırasında, bir Türkiye haritası çizmişti.Orada bulunanların anlattıklarına göre,o günkü Osmanlı devleti sınırlarıyla hiçbir ilgisi olmayan ve o zaman hiçbir anlam veremedikleri bu harita, gelecekte, yine Atatürk´ün kuracağı Türkiye Cumhuriyeti´nin haritası olacaktı.Haritada bugünkü sınırlarımıza uymayan tek bir fark vardı ;Atatürk, bizden ayrılmasına gönlünün bir türlü razı olmadığı Kerkük´ü de Türkiye topraklarına katmıştı.

DENEME UÇUŞU :
Uçakların ilk deneme ve gelişme dönemleriydi.Fransa´da yapılan bir uçak gösterisine katılan, birçok ulusun temsilcileri arasında, Osmanlı ateşesi olarak Mustafa Kemal´de katılmıştı.Gösteriyi izleyenler, sırasıyla uçağa bindirilerek gezdiriliyorlardı.Sıra Mustafa Kemal´e geldiğinde, gösteride bulunan ve genç ateşenin komutanı olan şahıs,birden bir rahatsızlık duyarak Mustafa Kemal´in uçağa binmesine engel oldu.Öteki temsilcilerle havalanan uçak kısa bir süre sonra düştü ve içindekilerden sağ kurtulan olmadı.

ATATÜRK VE "9" VE "19" Rakkamları :

Atatürk´ün hayatında "9" rakkamının kendine özgü önemli bir yeri olmuştur.Örneğin Atatürk´ün doğum yılı olan 1881 rakkamı, "9" rakkamı ile birçok ilşkiler göstermektedir.
1+8=9
8+1=9
18=2x9
81=9x9
18+81=99
19x99=1881
Atatürk´ün harb okuluna girdiği tarih : 1899
Vatanı kurtarmak için Samsun´a ayak bastı : 19/05/1919
Bandırma vapurunda yolcu sayısı 19 ´dur.
ıttihat ve Terakki´nin yıllık toplantısına Trablusgarp delegesi olarak katıldı : 22/09/1909
Sivas kongresinde Anadolu ve Rumeli Müdafaai Hukuk Cemiyeti Heyeti Temsiliyesini kurdu : 04/09/1919
Erzurum Mebus adaylığını kabul etti : 19/10/1919
TBMM tarafından kendisine gazi ünvanı verildi ve Mareşalliğe terfi ettirildi : 19/09/1921
Atatürk 19.yüzyılda 19 yıl yaşamıştır.
Atatürk 19.yüzyılın bitmesine 19 yıl kala doğmuştur.
Atatürk´ün ilk askeri görevi, 19.Kolordu Komutanlığıdır.
Mustafa Kemal Atatürk : 19 harften oluşmaktadır.
Mustafa Kemal Atatürk´ün nüfus cüzdanının numarası da 993814-B idi.
Bu sayı dizisindeki 938 rakkamı öldüğü yılı hatırlatmakta geriye kalan 9 ve 14 rakkamı da ölüm saatinin yakın bir benzeridir.
"Ne mutlu Türküm diyene" =19
"ıstikbal göklerdedir" =19
ATATÜRK´ÜN ÖNSEZıLERı :
"Bunlar bir gün olacaktır...Görürsünüz,işitisiniz..."
Prof.Dr.Afet ınan "Atatürk hakkında hatıra ve belgeler" adlı kitabında ilginç bir hatırasını naklediyor. Atatürk 09 ocak 1936 Perşembe günü, dil ve tarih coğrafya fakültesi´nin açılış dersinde okuması için afet ınan´a :
"tarih belgelerinin ilerideki keşifleri buna dayanacaktır.Her tarihi kişinin söylediği sözler toplanabilecek ve böylece biz onları kendi seslerinden ve sözlerinden dinleyebileceğiz." diyerek yazıyı verir.
Buna karşılık Afet ınan :
"Bu çok uzak bir gelecekte belki olabilecek keşfin benim ifadem olarak verilmesine cesaret edemiyeceğimi" kendisine söylediğim zaman canı sıkıldı ve şöyle dedi :
"Bunlar bir gün olacaktır...Görürsünüz,işitirsiniz..."
30 yıl sonra :
Atatürk tarafından bu yazının verilmesinden 30 yıl sonra yine aynı ay ve günlere tesadüf eden,01 ocak 1966´ da şöyle bir haber yayımlandı :
"Venedik´in Saint Georges Adası´ndaki Benedictis Manastırı Labratuvarları´nda, manastır rahiplerinden Pellegrio´ nun yönetiminde,seslerin ayırımı esasına dayanan çok dikkate değer araştırmalar yapılmaktadır.ıtalya ıçişleri Bakanlığı,1962 ´de başlayan bu çalışmaları kontrol etmektedir.Fakat elde edilen sonuçlar halen açıklanmamıştır.Saint Georges Adası´ndaki bilim kurulunun geçmişe ait sesleri toplayacak,elektronik araçlar üretmeye çalışmakjtadırlar.Bilim adamları özellikle Demosten,Pitagor ve Jul Sezar´ın söylevlerinden kendi sesleri ile parçalar elde etmeye uğraşmaktadırlar."
Haberin sonunda ise daha açıklayıcı bilgilerin şu anda verilemeyeceğinden bahsediliyordu.

ATATÜRK´ÜN GÖRDÜĞÜ SON RÜYA :
26 Eylül 1938 tarihinde Atatürk, rahatsızlığı ile ilgili olarak ilk defa hafif bir koma atlatmıştı.Prof.Dr.Afet ınan,olayı şöyle anlatıyor :
"O geceyi rahatsız geçirdi,ilk hafif komayı o zaman atlatmıştı.Ertesi sabahki açıklamasında" :
"Demek ölüm böyle olacak" diyerek "uzun bir rüya gördüğünü" söyledi ve "Salih´e söyle ,ikimizde bir kuyuya düştük,fakat o kurtuldu" dedi.
Atatürk´ün,burada "kuyuya düşme" sembolü ile gördüğü rüya vizyonu,kendisininde söylediği gibi ölümün habercisiydi.
Salih Bozol´un kuyudan kurtulması ise bilindiği gibi,Atatürk´ün vefat ettiği gün ,buna çok üzülen Salih Bozok´un da intihar etmesi ve sonunda onun kurtarılmasını simgeliyordu.
ışte bu ATATÜRK´ün son rüyası idi...

Balık hakkında bilinmeyenler


Balıklar, bütün burçların özelliklerinden birer parça taşır

Balık Burcu’nun şimdiye kadar pek fazla yazılıp çizilmemiş özellikleri hakkında bilgi vereceğim.

Balık Burcu bildiğiniz gibi Zodyak’ın son burcudur. Bu, bilinen bir bilgi. Ancak, Balık’ın Zodyak’ın son burcu olmasından dolayı tuhaf bir biçimde anlaşılmaz özellikleri var.

Bir defa bütün burçların özelliklerinden birer parça görebilirsiniz. Yani Balık olmanın dışında…

Ayrıca, şayet karmaya inanıyorsanız, yani tekrar tekrar doğmak ve her doğuşta başka özellikler kazanmak gibi bir fikir size yatkıngeliyorsa, o zaman Balık Burcu son burç olduğu için diğer bütün burçların tecrübelerini yaşamış oluyor ve diğer burçların özelliklerini de kendi içinde barındırıyor demektir.

DENİZDEKİ BALIKLAR GİBİ

Fakat, en fazla gösterdiği özellik, en belirgin olandır ve bu durum kişi hakkında fikir verir.

Balıklar açısından bu açıklama en mistik olanıdır. Bir de doğa açısından inceleyecek olursak, durumun bundan çok farklı olmadığını anlayacaksınız. Tabii bu işi çözmek için doğayı iyi tanımak gerekiyor. En azından balıkları…

Balık Burcu tipleri tıpkı denizlerde, daha doğrusu sularda yaşayan balıklar kadar çok çeşitli karakter gösterirler.

Denizlerin, okyanusların en diplerinde karanlık sularda yaşayan ve gün ışığına çıkmayan balıklardan tutun da korunmalı bir biçimde akvaryumlarda yaşayanlara kadar…

Köpekbalığından yunuslara, kaya balıklarından balinalara ve aklınıza gelen ne çeşit balık varsa, hepsinin ayrı ayrı özelliklerine sahip Balık tiplerine rastlayabilirsiniz.

MÜZİK, DANS VE SANAT

Durum böyle olunca da tanıdığınız bir Balık, diğer bir Balık’a benzemeyecektir. Tabii ortak özelliklerin dışında. Bütün balıklar kaygan ve kıvraktır. Ve suyun hassasiyetine sahiptir.

Balıklar’ın hepsi suyun gizemini bünyelerinde barındırırlar. Kimi bu taraflarını açıkça ortaya koyarken kimileri de büyük bir ustalıkla gizler. Fakat onun bilinmeyen diyarlardan gelmişcesine bir masal kahramanı gibi ortada dolaştığını görürsünüz.

Sanki yere basmıyor gibidir. Danseder gibi, suyun üzerinde yüzer gibi ahenkle yürür.

Müzik, dans ve sanat. Bir Balık tipini tarif etmek için bu üç kelime yeterli. Çünkü, Balık’ın müzisyen olması, dansçı olması ya da sanatın herhangi bir alanında çalışması gerekmez.

O, doğuştan sanatçıdır. Başka her şeyi yapabilir. Reklamcı olabilir (üstelik onun yaratıcı hayal gücüne bundan daha uygun bir meslek düşünülemez) veya işletmeci…